
Kapadokya
GAB turu güzergahında ilk konaklama
GAB turuna 11 Temmuz 2022 tarihinde çıktık. Tuz Gölü ziyareti akabinde ilk durağımız Ürgüp idi. Kapadokya Ürgüp gezisine Üç Güzeller Peri Bacaları ile başladık. Tarık'ın hipotezine göre burası üzerinde büyüklü küçüklü taşlar olan kilden bir dağlık alanmış. Büyük taşların altına yağmur ve su geçemediği için büyük taş kütlelerinin olmadığı alandaki killer aşağı çökerken, büyük taşların altındaki killi toprak aşınmadığı için çökmüyor ve bu şekilde kalıyorlar. Bana çok mantıklı geldi. :) Buranın tabi bir de efsanesi var.



Hikayeye göre ise, Kapadokya’da peri padişahının kızı bir çobana âşık olmuş. Peri padişahının tüm engellemelerine karşın kızı çobana kaçmış ve evlenmişler. Zaman içinde bir de çocukları olmuş. Peri padişahı ise bu haberi aldığında daha çok öfkelenmiş ve çoban ile kızını bulması için askerlerini göndermiş. Peri padişahının kızı uzaktan onlara doğru gelen askerleri gördüğünde Tanrı’ya yakarıp, onu ve ailesini birbirlerinden ayırmaması için dua etmiş. Masal bu ya dileği kabul olmuş ve üçü bu üç güzel peribacasına dönüşerek sonsuza kadar bir arada kalmışlar.


Seyir terasından peri bacalarını ve ilginç tek renk doğayı müşahede ettikten sonra bir esnafa danışarak öğle yemeğini Öğretmen Evi'nde yemeye karar verdik. Yemek sonrası 1400 yılında inşa edilmiş, zamanında hapishane olarak kullanıldığı söylenen, sonradan da medrese ve cami olarak hizmet vermiş Yahya Efendi Camii ziyaret ettik. Ürgüp'ü gezdik. Konaklayacağımız mekanı ayarladıktan sonra daha fazla keşif için yola koyulduk.




Sıradaki durak Göreme Açık Hava Müzesi idi - Orta Çağ'da (4.-13. yy) volkanik kayalara oyularak inşa edilen, fresklerle süslü kilise kompleksi. Manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul ediliyor. 1985 tarihinden beri de doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Müze kart ile giriş yapılıyor.

Yorucu turun akabinde gün batımını izlemek için Kızılçukur Vadisi'ne doğru yola koyulduk. Yol üzerinde 8.-9. yüzyılda inşa edilmiş Aynalı Kilise' ye de uğradık.


Kızılçukur Vadisi muhteşem manzarasıyla bizi karşıladı. Hava şartları nedeniyle hava balonları yoktu semada. Belki de bu yüzden gökyüzünün rengarenk gösterisini çok daha sade ve dingin temaşa edebildik. İnsan var olduğu ve o anı yaşadığı için şükran doluyor. Manzaranın enginliği ile beraber sanki gönlün de genişliyor ve nefes aldığını hissediyorsun. Gün batınca konaklayacağımız mekana döndük. Sabah güzel bir kahvaltı sonrası çocukluğumdan beri hayalini kurduğum, mutfağını çok merak ettiğim Hatay için yola koyulacaktık.




Sabah Hatay'a doğru yola çıktık ama öncesinde kayalara oyulmuş ve daha 1963 yılında keşfedilmiş Derinkuyu Yeraltı Şehri'ni görmeliydik. Derinkuyu, tam sekiz katlı ve içerisinde insanların uzun süre çıkmadan yaşayabilmeleri için gereken erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları ve ibadethaneler bulunan çok kişiyi bünyesinde barındırabilmiş bir yeraltı şehri. Hayvanları için ahırları dahi vardı. Bir kişinin ancak geçebileceği kadar dar geçitler ile katlar ve mekanlar birbirine bağlanmış. Geçitleri kapamak için ise silindir taş sürgü kapılar tasarlanmış. Gerçekten inanılmazdı. Orada yaşamış olan insanları, nasıl bir hayat sürdüklerini hayal etmek bile onlarla temas etmeye, yetiyor. Ortam ve o atmosferi solumak ise cabası.





Sekiz kat aşağı inmedik, yeryüzüne çıktık ve sonra ver elini Hatay...